Mesut Kilci Yazıları

Mor Koyun

morkoyun - Mor Koyun

Mayıs ayının ilk günleri, bahar mevsiminin en güzel günlerinden birini daha yaşıyor, Aktepe köyü sakinleri. Köyün minaresinden gökyüzüne yanık sesli Haşim Hocanın okuduğu sabah ezanı dalga, dalga yayılıyor. Gönülleri mest ediyor. Osmanların evinde tatlı bir telaş var. Sahur yemeği sona ermiş. Osman’ın babası Şakir Amca sabah namazı için camiinin yolunu tutmuştu bile. Osman abdestini alıp babasının arkasından camiye yetişme çabasında. Osman’ın annesi Şükriye Teyze sofrayı toplamış, Osman’ın evden çıkmasını bekliyor. O da sabah namazını eda edecek, namaz vakti çıkmadan Kur’an-ı Kerim okuyacak namazın arkasından.

Şükriye Teyze Kur’an-ı Kerimi biran önce hatmetmesi  gerekiyor. Zira mübarek oruç ayı Ramazanın çıkmasına şunun şurasında ne kaldı? Hem de Ramazan bayramından üç beş gün önce hatim etmesi gerek. Çünkü bayram temizliği, bayram baklavası derken bir sürü iş var yapılacak. Şükriye Teyze bunları düşünüyor kendi kendine de söyleniyor;

-Mübarek günler ne çabuk geçiyor. On bir ayın sultanı geldi, gidiyor.. Şunun, şurasında bir hafta bile kalmadı.

Osman soluk soluğa camiye girdi. Haşim Hoca henüz Kur’an-ı Kerim okumaya başlamamıştı. Herkes önüne bir rahle çekmiş, Kur’an-ı Kerimlerini açmış, Haşim Hocayı bekliyorlar. Osman da etrafına bakındı. İşte aradığı minberin önünde duruyor. Sessizce, utanarak bir gölge gibi gitti, minberin önündeki rahleyi aldı. Yine çekine, çekine en arkada bir yere diz çöktü. Bu arada Haşim Hoca mihraptaki yerini çoktan almıştı. Haşim Hoca mihrabtan cemaatini süzdü. Gelecek kimsenin kalmadığını görünce, o güzel sesiyle dün sabah kaldığı yerden Kur’an-ı Kerimi tilavet etmeye başladı. Herkes pür dikkat O’nu dinliyor, önlerindeki mushaftan  güzel okuyuşunu takip ediyorlardı. Mübarek Ramazan ayında peygamberimiz Hz. Muhammed (S.A.V) ile Cebrail (A.S)ın Kur’an-ı Kerimi mukabele ettikleri gibi, Aktepe camii cemaati de bu sünneti yerine getirmenin sevincini gönüllerinde yaşıyorlardı. Daha sonra sabah namazı huşu içinde kılındı. Camiden çıkan cemaat günün ilk ışıklarıyla günlük işlerini yapmak için evlerine gitti. Oradan da rızıklarını kazanmak için tarla, bağ bahçelerine dağıldı.

Osman babasından önce camiden çıktı. Eve uğramadan doğru koyun ağılına yöneldi. Bu gün havanın güzel olduğunu koyunlarda biliyordu, dışarıya çıkmak için sabırsızlanıyorlardı. Sanki Osman’ın geleceğini önceden haber almışlardı. O’nun ayak seslerini duyunca melemeye başladılar. Osman’ın gelişini birbirlerine müjdeliyorlardı. Hele içlerinde biri vardı ki Osman onu çok seviyordu. Osman o koyuna mor koyun adını vermişti. Çünkü bu koyunun yüzü mora benzer renkteydi. Yeni yavrulamıştı mor koyun. Kuzusu da tıpkı kendine benziyordu. Mor koyun sürünün içinde sağlıklı, iri yapılı en göze gelen koyunlardan biriydi. Maşaallah, maşaallah…

Osman on iki yaşlarında, simsiyah saçlı, yeşil yeşil gözlü uzun boylu ergen bir çocuktu. Geçen yıl ilk okulu bitirmiş, ortaokul uzaktaki ilçede olduğu için gidememişti. Okumayı çok istiyordu. Köyde babasına yardım ediyor, geriye kalan zamanlarda Haşim Hocadan Kur’an-ı Kerim, Arapça, Akaid Hadis gibi dini dersler öğreniyordu. Koyun sürüsünü Taşlıdere kenarında otlatıyor. Bir taraftan da hocasından öğrendiklerini tekrar ediyor, yeni dersini hazırlıyordu. Bazen etrafına bakarak düşünceler dalıp gidiyordu; Çok sevdiği babasını, annesini önündeki koyunları, uçuşan kuşları, karlı dağları, zümrüt yapraklı ağaçları, kendisini, çeşit çeşit, renk renk varlıkları, gördüklerini görmediklerini, bildiklerini bilmediklerini Allah(C.C) yarattı. Bunların hepsinin bir başlangıcı vardı. Sonradan olmuşlardı. Öyle ya mor koyunun kuzusu geçen yıl sürünün içinde var mıydı? Osman dedesini hatırladı. İç geçirdi, içi burkuldu, birden hüzünlendi. Geçen Ramazan bayramında dedesi aralarında idi. Bu gelecek bayramı Onsuz geçireceklerdi. Demek ki dünyada ve kainatta ne varsa ezeli, ebedi değil.

Vakit epey ilerlemiş, güneş yükselmiş, sıcaklığını hissettirmeye başlamıştı. Osman ayakta koyun sürüsünü dikkatle izliyordu. Koyunlar doymuş, kuzularda oradan oraya zıplıyor, oynaşıyorlardı. O sırada bir el Osman’ın omuzuna dokundu;

-Selamün Aleyküm delikanlı.

Evet bu sesi tanımıştı Osman. Bu babası Şakir Amcadan başkası değildi;

-Ve Aleyküm Selam. Diyerek babasının selamını aldı.

Şakir Amca sürüyü şöyle süzdü. Koyunların arasında dolaştı. Mor Koyunun yanın-da durdu. Satın alacakmış gibi sürüdeki koyunları uzun uzun süzdükten, düşündükten sonra Osman’ı yanına çağırdı. Mor koyun ve kuzusunu işaret ederek;

 -Oğlum Osman şu koyunla kuzusunu Haşim Hocana götür. Ayrıca babamın size selamı var. Bu koyunla kuzusunu babam size gönderdi. Allah(C.C) kabul buyursun bu seneki  borcumuzdur. De diye sözünü tamamladı.

Osman babasının sözleri biter, bitmez koyunları köye doğru sürmeye başladı. Osman için bu zekat verme işi yabancı değildi. Şakir Amca her yıl sürüsünün en iyi, en gözde koyununu zekat olarak verirdi. İşte  bu senede Osman’ın en sevdiği mor koyunu ve kuzusunu başkasına veriyordu. Olsun, O’nun babası her zaman doğru olanı yapar. Rahmetli dedesi ona;” Oğlum her şeyin sahibi Allah (C.C)tır. İnsanın malı vermekle eksilmez, aksine çoğalır.” Demez miydi? Osman bu duygu yüklü düşünceler içinde ağıla geldiğinin farkına bile varamadı. Koyun sürüsünü ağıla bıraktı. Mor koyun ve kuzusunu önüne katarak Haşim Hoca’nın evinin yolunu tuttu.

Haşim Hoca; Aktepe köyünde uzun yıllar imamlık hatiplik görevini yürütüyordu. Kırk beş-elli yaşlarında, saçlarına, sakallarına aklar düşmüş, güler yüzlü, güzel konuşan, temiz giyinen, bilgili, görgülü biriydi. Köyde; büyük, küçük herkes onu sever ve sayardı. Köy halkının verdiği buğday, arpa gibi ürünlerden verilen bazı yörelerde cer, bazı yörelerde hak diye isimlendirilen ücretle geçimini sağlardı. Oturduğu ev kendinin değildi. Köy halkından şehre göçmüş birinin evinde oturuyordu. Oldukça yardıma muhtaçtı. Bunun yanında çalışkandı, elinden her iş gelirdi. Uygun zamanlarda komşularına yardım ederdi. Bağ budar, çapa yapar çift sürerdi.

Mor koyun ve kuzusundan ayrılık üzüntüsü Osman’ın küçücük yüreğine kor gibi çöktü. Haşim Hocanın evine attığı her adım bu acıyı artırıyordu. İşte evin önüne gelmişlerdi. Osman kapının tokmağını nazikçe vurdu. Kapıyı Hocanın küçük oğlu Ahmet açtı. Çünkü Haşim Hoca öğle namazına hazırlık yapıyordu. Evi camiye uzak olduğu için her vakit  erkenden hazırlıklara başlardı. Osman arkadaşı Ahmet’le selamlaştı, musafahalaştı. O sırada Haşim Hocada yanlarına gelmişti. Osman hocasının elini öptükten sonra söze başladı;

-Hocam babamın size selamı var. Bu koyun ve kuzusunu bu seneki zekat borcumuz olarak kabul buyurmanız için gönderdi. Haşim Hoca;

 -Allah(C.C) sizden razı olsun dedikten sonra  Osman’a kendisiyle birlikte gelmesini  söyleyerek avluda yürümeye başladı. Avlunun en ücra köşesinde karanlık, loş bakımsız ahıra benzer yerin önünde durdular. İçeri girdiler, gözleri hiçbir şeyi seçmiyordu. Gözleri karanlığa alışınca Haşim Hoca;

 -Bak evladım Osman; söyleyeceklerimi sakın yanlış anlama. Burada şu anda dört adet koyun var. Bu koyunları köy halkından üzerine zekat farz olanlar getirdiler. Bu koyunlar bana yeterli, bunların bu yaz yününden, sütünden faydalanırım. Köyümüzde çok iyi biliyorum ki benden daha çok yardıma muhtaç insanlarımız bulunuyor. Eğer getirdiğin koyunu ve kuzusunu da zekat olarak kabul edersem haddi aşanlardan olurum. Köydeki yardıma muhtaç insanların hakkını yemiş olurum. Bu da kul hakkı demektir. O zaman sizin zekat ibadetiniz yerine gelmez. Böylece her birimiz de ahiret hayatımızı kaybederiz. dedi. Mor koyun ve kuzusunu zekat olarak kabul etmedi. Nazik bir dille geri çevirdi. Babana hürmet ve selamlarımı ilet diye de ekledi.

Bu sözleri duyan Osman, ilk önce koyun ve kuzusundan ayrılmayacağını düşünerek çok sevindi. Utanmasa haykıracak, yerlerde yuvarlanacaktı. Haşim Hoca ile vedalaşıp evlerinin yolu tutunca, içini bir hüzün kapladı. Hocasının davranışı onu çok etkiledi. İhtiyacı olduğu halde başkalarını düşünmesi ne kadar faziletli bir davranıştı. Çok sevdiği koyunu ve kuzusunu değer verdiği, sevdiği  hocası kabul etmemiş, geri çevirmişti. Haşim Hoca’nın “Bu da ahiret hayatımızı kaybetmektir.” sözü kulaklarında çınlıyordu. Sevinçle hüzün arasında gelip gidiyordu. Osman ,mor koyun ve kuzusunu diğer koyunların yanına bıraktıktan sonra eve yöneldi. Babası Şakir Amca ile evin büyük kapısında karşılaştılar. Selamlaştıktan sonra Osman babasına Haşim Hocanın evindeki olanları ve konuşmaları ne bir fazla ne bir eksik tek tek anlattı. Osman daha sözlerini bitirmeden Şakir Amcanın gözlerinden yaşlar boşanmaya başladı. Hem ağlıyor hem de;

 -Elhamdülillallah… Allah’ım.. sana şükürler olsun. Kendisinden başkasını düşünmeyen menfaat düşkünü kulların çok olduğu zamanımızda, başkalarını düşünen onların iyiliğini isteyen kullarında bulunuyor. Bildiği ile yaşayan yol göstericiler aramızda mevcut, diyerek dua ediyordu.

* * *

Yorum Yaz

Yorum göndermek için buraya tıklayın

Web Site Hakkında

Sivrihisar Web Medya

Sivrihisar Şehrengizi

sivrihisar sehrengizi 1 - Mor Koyun

Gönül Dağı Dizi Film

dizi