– Metin Yurdanur Kültür ve Sanat Evi –
Heykeltıraş Metin Yurdanur, kilisenin hemen bitişiğindeki İsmet Çağlar Paşa sokağında bulunan evini, Sivrihisar Belediyesi’ne süresiz devretmesinin ardından, konağın restorasyonu belediye tarafından yaptırıldı. Konak, anıt müze ve heykel atölyesi olarak tasarlandı.
Sanatçı, şu an içinde bulunduğunuz tescilli kültür varlıkları listesinde yer alan konağı ortak kültürel mirasımızı koruma güdüsüyle 2009 yılında aldı. Yıkılmaya yüz tutmuş, 1907 tarihli bu konağın rölöve, restorasyon ve restitüsyon projesini hazırlattı. Anadolu sivil mimarisinin ender örneklerinden biri olan tarihi konağın restorasyon çalışmalarını T.C. Kültür ve Turizm Bakanlığı, Eskişehir Valiliği ve Sivrihisar Belediyesinin destekleriyle 2011 yılında başlattı. Bu coğrafyada yer almış ve yaşamış tüm değerleri dikkate alarak, kapsayıcı bir proje hazırlayan sanatçı, “Metin Yurdanur Kültür Sanat Evi ve Heykel Bahçesi” olarak değerlendirilecek olan bu konakta ziyaretçilerine günlük yaşamın karmaşasından uzak bir kültür sanat deneyimi yaşatmayı amaçlıyor.
Anadolu Medeniyetlerine Üç Boyutlu Dokunuşlar
On bin yıllık Anadolu kültürünün ayak izlerini takip eder gibi sıralanmış olan Metin Yurdanur’un anıt heykellerinin çağrıştırdığı bu geçmiş ve gelecek arasında kurulmuş bir köprüden geçer gibi dolaştık sergi sahasında. Her birinde ayrı bir yaşanmışlık, acı, tatlı ama genelde bir iç burukluğu yaşatan anılarla geçtik önlerinden. Sanki Metin Yurdanur’un heykeltıraş eli zamanın gonguna vurmuştu, çın çın ötüyordu ortalık. Geçmişin, şimdinin, geleceğin sesi yankılanıyordu dört bir yanda.
Metin Yurdanur’un karakteristik, dinamik doku tekniğiyle sert, keskin, kararlı bir sosyal realist anlayışla somutlaştırdığı Anadolu Medeniyetlerinin ve Cumhuriyet’imizin üç boyutlu panoramasına şahit oluyoruz Metin Yurdanur’un Heykellerinde. Metin Yurdanur’un çocukluğundan beri hayran kaldığı Sivrihisar’ın yalçın ve dik başlı mağrur kayaları gibi ağırbaşlı ve vakurdu heykeller. Hititler, Hektarlar, Romalılar, Bizanslar, Selçuklular Osmanlı İmparatorluğunun zirvesindeki Padişahlar, Kurtuluş Destanımız, Özgürlük ve Emek kokan bir hava.
-Hitit Aslan’ına ters binmiş bir Nasreddin Hoca heykelindeki Anadolu sentezinin ironik duruşu,
-Topraktan fışkırmış göğe doğru yükselen ve “her şeyi ben yaptım en büyük değer benim” diye haykıran, toprak, emek ve özgürlüğün kesintisiz sürecini toplumun her kesimine sevdirerek anlatan ve Anadolu’nun bağrında simgeleşen ‘Eller’ anıt-heykeli
-Cumhuriyet, tarih, bağımsızlık, özgürlük, Atatürk, gençlik, kültürümüz, sanatçılarımız, bilim adamlarımız, Anadolu’nun bağrından fışkırmış bitmez tükenmez insan değerlerimizin en verimli dönemlerinde somutlaştırılmış suretleri,
-Anadolu’muzun destanlar yazan kent ve kasabalarından çıkmış kahramanlarımız kendini insanlarımıza adamış, kurban olmuş aydın insanlarımız…
Hepsi oradaydılar “Ben Anadolu’yum, Ben Cumhuriyetim, Ben Türkiye’yim” dercesine yeni nesillere…
Ressam – Nihat Kahraman – Ankara, Mayıs 2007
***
Utanıyorum
Ankara da, Sıhhiye Meydanında, Abdi ipekçi Parkındaki iki elden oluşan, göğe doğru uzanmış o dev heykelin ne zaman ve kim tarafından yapıldığını çok kişi bilmez. Bilmez çünkü bizim ülkemizde bütün heykel açılışlarında yontucunun adından çok o yontuyu yaptıran kurum ya da kuruluşun başındaki kişinin adı verilir. Yaptıran yaratandan daha önemli sayılır. Bilmezler ki bugün yüzyıllar sonra Mona-Lisa’yı yaptıran değil, yapan bilinir.
Oysa dünyada bugün bir sanat ürünü kadar o ürünün yaratılış öyküsü, yaratanın yaşam öyküsü de önem kazanmıştır. Uygarlaşmanın destanını sanat ürünlerinin ortaya çıkışlarından okumak da olasıdır. Günümüzde bunca sanat ve sanatçı belgeseli boşuna mı yapılıyor?
Böyle bir girişi Metin Yurdanur’un İpekçi Parkındaki ellerle ilgili heykelinin öyküsü için yaptığım sanılmasın. Gerçi o heykelin yaratılma sancılarını otuz yıl öncelerden biliyorum ama nasıl olsa ellerin nasırlarında o sancıların izleri bellidir. Ben bir başka noktaya değinmek istiyorum;
Ne zaman atölyesine gitsem hep Metin’in ellerine, İpekçi Parkındaki elleri yaratan ellerine bakarım. Sonra Libya’daki dev atlar rölyefi, Macaristan’daki Kanuni Anıtı ve Türkiye’de onlarca anıt ve heykeli gelir aklıma. Uzanıp ellerine sarılmak geçer içimden, yaratıcı beynini, tomurcuğa durmuş sanatçı duyarlılığını kıskanırım.
Bu köşe, onlarca ürettiklerini tanıtmama el vermiyor. Ancak yolunuz düşerse Ankara da Cinnah Caddesinin başındaki balerinlerden oluşmuş kompozisyonun önünde durup bakın. Ritmin, hareketin beraberlerinden doğan bir senfonideki armoniyi göreceksiniz.
Sonra yine Ankara’da Kızılay’da Olgunlar Sokaktaki Madenci Heykeli önünde bir mola verin. Emekçinin devingenliği, yüzündeki tatlı öfke size Ferhat’ı, dağı delen Ferhat’ın azmini, iradesini hatırlatacaktır.
Düşünerek yaratan, yarattığını felsefe ile yoğuran bir feylesof sanatçıdır Metin Yurdanur. İnanmayanlar yine Ankara’da garın önündeki Nasrettin Hoca heykelinde bir felsefenin haykırışını ya da çığlığını duyacaklardır.
Bir gün bir çocuk bana; Amca bu resimleri niye yapıyorsun? diye sorduğunda ona, bak demiştim, elektriği bulan Edison Amca var ya, ondan utanıyorum. İnsan soyundan geldiği için insanlığa yaşarken bir armağan bırakmış ve insanlık aydınlanmış. Bende bir kaç güzellik bırakmak istiyorum insanlığa.
Çocuk; Onun için mi utanıyorsun Edison Amcadan? deyip Evet dedim sessizce.
Ve son söz; Ben yalnız Edison’dan değil, insan soyundan gelip, insanlığa bir armağan bırakmayanlar adına senden de utanıyorum Metin.
Ressam – İsmail GÜMÜŞ – Mayıs 2007
***
Editör: Koray Faydacı
Eskişehir Sivrihisar Haberleri
Add Comment